Başa Dön
2000 TL VE ÜZERİ ALIŞVERİŞLERDE KARGO BEDAVA!

Peki Kimlerle, Nasıl Başladık Dikmeye?

Peki Kimlerle, Nasıl Başladık Dikmeye?



Küçükken oturduğum apartmanın altında bir tuhafiyeci dükkanı vardı. Ve bu dükkanı işleten Gönül Abla. Ben okuldan çıkar çıkmaz onun yanına giderdim. Beraber bebeklere elbiseler diker, gazetenin verdiği maket evleri yapar, hiç sıkılmaz sürekli işlenirdik. 
Tuhafiye dükkanının rengarenk malzeme dünyası benim için bir lunaparktı adeta onun sayesinde.
Yıllar içinde irtibatımız kopmasa da görüşmelerimiz azaldı ta
ki Buğday’ dan gelen eko çanta talebine dek.
Böylece bir süredir aklımda olan dikiş makinemi alarak Gönül Abla’yı aradım. 
‘Çanta dikmem gerekiyor bana dikiş öğretir misin?’

Kendisinin 12 metrekarelik salonunda başladı tüm hikaye. 

Adı gibi geniş olan gönlüyle, genişledi mekan.. Ve bana hem dikiş öğretti hem yedirdi içirdi, yorulunca uyuttu,
hem de çantaların ilk örneklerini çıkardık beraber.

İlk satışı Beyoğlu’ndaki Zencefil Restoran’ın dükkanına yaptık, mutlu olduk çok.
Sonra ben koyuldum bunları kimlerle dikeceğiz araştırmasına. Seri bir dikim sürecine girmekte gönlüm olmadığından ve kadınlarla çalışmak istediğimden yolum Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’ na çıktı. 
Orada ise Ümit Abla ile tanıştım.

O zamanlar Yoğurtçu parkında olan ofisi atölyeye çevirdik ve arkadaşlarımın annesi olan ev hanımı Selda abla'yı da ekibe dahil ettik.
Kardeşim Buket, canım Oya ve şöyle bir uğrayan bir çok dost da mutlaka bir şeylere el sürdü.
Sonra yaz geldi, dedim ben adaya gidiyorum evi atölyeye çevirelim, kim gelir?
Ümit abla, Gönül abla ilk el kaldıranlar oldu. 
Ve yine o günlerde tanıştığım Çanakkale civarında yaşayan Belçikalı Greet ben de dikiş biliyorum gelirim dedi.
Ümit Abla’nın kardeşi Nilaycım, o zamanlar gazeteci idi ve nişanlısı Haluk matbaa işindeydi. İlk ve hala kullanmakta olduğumuz etiketleri onlar bastı. Ani bir şekilde
dünyadan ayrılan Haluk’un taze yasını yaşayan Nilay da katıldı bize adada ve herşeye ama herşeye dokundu.

2012 yazında, bu ilk ada buluşmasıyla tohumu atılan çalışma şekli, sonraları da benim çantaları tasarlama ve planlamamın ardından, bir üretim kampına girdiğimiz ve satışa hazır hale getirdiğimiz bir modele döndü.

Bu üretim kampları; birlikte yaşadığımız, birlikte yiyip içtiğimiz, birbirimizin neşesine ve derdine ortak olduğumuz, gerçek bir bağın kurulduğu ve dolayısıyla işin gerçek sahiplenicisinin de doğal olarak herbir kadının “kendi” olmasını sağladığı ortamlardı.





 

Yükleniyor...